Bir yanda Paris Olimpiyatları öte yanda Gazze soykırımı derken, Instagram'ın kapanması ile birlikte toplum kendi kabuğuna çekildi diyebiliriz. Ekonomik daralmanın yarattığı sıkıntılar çift taraflı ortaya çıkmaya devam ediyor. Aza kanaat edenler ile daha fazla isteyenlerin yarattığı kaosun sonu korkuyorum ki, toplumsal uçurum olacak…
Evet, yerel seçimler sonrası ciddi anlamda boşalan siyaset arenasında herkes tatil modunda. Yerel dinamikler vakitlerini sünnet, düğün, köy hayırları ve spor aktiviteleri ile geçirirken Milletvekili ve İl, İlçe Yönetimleri kendi yakınlarına ve kendilerine zaman ayırmış durumdalar.
Kamu bankalarında yaş ve yasa ile hak edişler arasına sıkışan onlarca bankacı; emeklilik dilekçelerini ardın sıra verirken, liyakat sahibi onlarca tecrübeli finansçı özel sektöre yöneliyor. İran ile İsrail arasında her an bir savaş çıkacak beklentisi bir yanda dururken, ailelerde boşanma ve şiddetli geçimsizlik artarak devam ediyor.
Kimsenin haline şükretmediği Türkiye’de, görünen o ki olan yine çocuklara olacak! Son yıllarda artan boşanma oranları ötesinde aile içi şiddet ve tamahsızlık ile birlikte Türkiye’nin herhangi bir savaşa girmeden yıkılması gün geçtikçe kolaylaşıyor. Fazla değil, 10 yıl sonra göreceğiz ki; gençler evlenmeyecek ve neredeyse evlenip boşanmamış kimse kalmayacak diyebiliriz…
Siyasetin renk değiştirdiği, 100 yıllık Cumhuriyet Halk Partisi logosunda bile renklendirme çalışmalarına gidildiği bir dönemde; Türkiye’nin yarınları gri veya zifiri siyah diyemeyiz! Elbette yarınlar için umutlu olmamız şart. Ancak umudumuz olan aile, bürokrasi, siyaset ve iş dünyasının kadim değerlerinin an be an yıkıldığı bir dönemde nasıl yarınlara dair ümitvar olacağız?
Kısır bir döngü içerisinde halimize şükür etmeden, sağımızdaki ve solumuzdaki felaketlerden ders çıkarmadığımız şu günlerde; hepimiz kördüğüm olduk diyebiliriz. O kadar körü körüne çıkmazlara dalmışız ki; hiç kimsenin, kimseye umut olmaya veya ümit vermeye niyeti yok…
Yaşama sırt çevirdiğimiz hatta akraba bağlarını geçtik, aile bağlarını kopardığımız bir dönemde; yüzümüzü biraz olsun yaşadığımız şehirlere çevirme ihtiyacı duydum. Olağanüstü bir durumda ilk imdadımıza yetişen 112 Sağlık Hizmetleri konusunda şehrimiz ya da şehirlerimiz ne kadar yeterli? Ambulans, personel ve istasyon sayıları ile demografik değerleri karşılaştırdığımızda, ilçeler ve şehir merkezleri ölçeğinde acil sağlık hizmetleri konusunda Avrupa'yı geçtim ulusal standartların ne kadar altında veya üstünde olduğumuzu biliyor musunuz?
Biraz daha öteye gidelim, ceza infaz kurumlarının doluluk oranları ve yeterlilik durumlarını hiç düşündünüz mü? Ceza İnfaz Kurumlarında ülkenin çeşitli noktalarında aynı anda çıkabilecek isyanları bastırma konusunda ne kadar yeterlilik sahibi bir ülkeyiz? Orman yangınlarını hatırlayın, neler çektik söndürürken! Şimdilerde benzer bir sorun bir anda şehir merkezlerinde ortaya çıkan fabrika ve üretim alanı yangınları ile karşımızda duruyor! Aynı anda birbirine yakın üç Büyükşehir veya beş Şehir içerisinde çıkacak yangınları durdurma konusunda gerçekten yeterli miyiz? 6 Şubat depremlerinin üzerinden çok fazla bir zaman geçmedi! Sizce ders aldık mı?
Her biri birbirinden kıymetli değerli okuyucularım, biliyorum ki hepimiz bir kördüğüm içerisindeyiz. Yaşam alanlarımız, iş ortamlarımız, ailelerimiz ve daha birçok etmen hepimizi etkiliyor. Psikiyatri, Psikolog ve Nöroloji uzmanlarını ziyaret eden, onlara en azından bir kere muayene olan hasta sayısı ne kadar biliyor musunuz?
Çok fazla uzun uzadıya konuları peşin sıra derinleştirmek istemiyorum. Farkına varmanızı istediğim şeyin zaten farkında olduğunuzun farkındayım. Tek merak ettiğim şey, bir gün o kördüğüm olduğunuz ip koparsa yaşama nasıl tutunacaksınız? Lütfen bu soruyu kendinize defalarca sorun ve yaşama bağlanmak için her an yeni bir neden bulun. Unutmayın, hepiniz çok kıymetlisiniz…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ömer KÜÇÜKKAYA
Kördüğüm…
Bir yanda Paris Olimpiyatları öte yanda Gazze soykırımı derken, Instagram'ın kapanması ile birlikte toplum kendi kabuğuna çekildi diyebiliriz. Ekonomik daralmanın yarattığı sıkıntılar çift taraflı ortaya çıkmaya devam ediyor. Aza kanaat edenler ile daha fazla isteyenlerin yarattığı kaosun sonu korkuyorum ki, toplumsal uçurum olacak…
Evet, yerel seçimler sonrası ciddi anlamda boşalan siyaset arenasında herkes tatil modunda. Yerel dinamikler vakitlerini sünnet, düğün, köy hayırları ve spor aktiviteleri ile geçirirken Milletvekili ve İl, İlçe Yönetimleri kendi yakınlarına ve kendilerine zaman ayırmış durumdalar.
Kamu bankalarında yaş ve yasa ile hak edişler arasına sıkışan onlarca bankacı; emeklilik dilekçelerini ardın sıra verirken, liyakat sahibi onlarca tecrübeli finansçı özel sektöre yöneliyor. İran ile İsrail arasında her an bir savaş çıkacak beklentisi bir yanda dururken, ailelerde boşanma ve şiddetli geçimsizlik artarak devam ediyor.
Kimsenin haline şükretmediği Türkiye’de, görünen o ki olan yine çocuklara olacak! Son yıllarda artan boşanma oranları ötesinde aile içi şiddet ve tamahsızlık ile birlikte Türkiye’nin herhangi bir savaşa girmeden yıkılması gün geçtikçe kolaylaşıyor. Fazla değil, 10 yıl sonra göreceğiz ki; gençler evlenmeyecek ve neredeyse evlenip boşanmamış kimse kalmayacak diyebiliriz…
Siyasetin renk değiştirdiği, 100 yıllık Cumhuriyet Halk Partisi logosunda bile renklendirme çalışmalarına gidildiği bir dönemde; Türkiye’nin yarınları gri veya zifiri siyah diyemeyiz! Elbette yarınlar için umutlu olmamız şart. Ancak umudumuz olan aile, bürokrasi, siyaset ve iş dünyasının kadim değerlerinin an be an yıkıldığı bir dönemde nasıl yarınlara dair ümitvar olacağız?
Kısır bir döngü içerisinde halimize şükür etmeden, sağımızdaki ve solumuzdaki felaketlerden ders çıkarmadığımız şu günlerde; hepimiz kördüğüm olduk diyebiliriz. O kadar körü körüne çıkmazlara dalmışız ki; hiç kimsenin, kimseye umut olmaya veya ümit vermeye niyeti yok…
Yaşama sırt çevirdiğimiz hatta akraba bağlarını geçtik, aile bağlarını kopardığımız bir dönemde; yüzümüzü biraz olsun yaşadığımız şehirlere çevirme ihtiyacı duydum. Olağanüstü bir durumda ilk imdadımıza yetişen 112 Sağlık Hizmetleri konusunda şehrimiz ya da şehirlerimiz ne kadar yeterli? Ambulans, personel ve istasyon sayıları ile demografik değerleri karşılaştırdığımızda, ilçeler ve şehir merkezleri ölçeğinde acil sağlık hizmetleri konusunda Avrupa'yı geçtim ulusal standartların ne kadar altında veya üstünde olduğumuzu biliyor musunuz?
Biraz daha öteye gidelim, ceza infaz kurumlarının doluluk oranları ve yeterlilik durumlarını hiç düşündünüz mü? Ceza İnfaz Kurumlarında ülkenin çeşitli noktalarında aynı anda çıkabilecek isyanları bastırma konusunda ne kadar yeterlilik sahibi bir ülkeyiz? Orman yangınlarını hatırlayın, neler çektik söndürürken! Şimdilerde benzer bir sorun bir anda şehir merkezlerinde ortaya çıkan fabrika ve üretim alanı yangınları ile karşımızda duruyor! Aynı anda birbirine yakın üç Büyükşehir veya beş Şehir içerisinde çıkacak yangınları durdurma konusunda gerçekten yeterli miyiz? 6 Şubat depremlerinin üzerinden çok fazla bir zaman geçmedi! Sizce ders aldık mı?
Her biri birbirinden kıymetli değerli okuyucularım, biliyorum ki hepimiz bir kördüğüm içerisindeyiz. Yaşam alanlarımız, iş ortamlarımız, ailelerimiz ve daha birçok etmen hepimizi etkiliyor. Psikiyatri, Psikolog ve Nöroloji uzmanlarını ziyaret eden, onlara en azından bir kere muayene olan hasta sayısı ne kadar biliyor musunuz?
Çok fazla uzun uzadıya konuları peşin sıra derinleştirmek istemiyorum. Farkına varmanızı istediğim şeyin zaten farkında olduğunuzun farkındayım. Tek merak ettiğim şey, bir gün o kördüğüm olduğunuz ip koparsa yaşama nasıl tutunacaksınız? Lütfen bu soruyu kendinize defalarca sorun ve yaşama bağlanmak için her an yeni bir neden bulun. Unutmayın, hepiniz çok kıymetlisiniz…