Ülkemizde yaşayan ve haritada yerini bile gösteremedikleri yerlere gitmeyi hayal eden insanların bulunduğu bir ortamda, bizler Türkiye ile Yunanistan arasındaki sınır vize uygulamasının turizme darbe vurduğundan dert yanmaya başladık.
Evet, ülkemizin belli bir bölgesinde, Ege ve Akdeniz kıyılarında tatil yapmak, insanların asgari ücret hesabına göre iki yıllık çalışması bile yetmiyor. Hani, maaşı alıp kenara koyacaksınız, ev kirası, elektrik, internet, telefon, beslenme, bütün masrafları yapmayacaksınız. Sonra gidip Boddrum’daki bilmem ne otelde 10 gün konaklayacaksınız. Deniz, kum tatil yapacaksınız, gelirken de bir süre borç yükü ile yola çıkacaksınız.
Bizim ülkemizdeki turizm anlayışı bu.
Fiyatlar, markette bir lira olan 500 gr pet şişe suyu en az 30 liraya satılıyor. Bir bardak çay, sermayesi su, çay ve şeker ile ısıtma olan şemaverden, bardağa girip, sizin yanınıza geldiğinde 45 liradan başlıyor fiyatı.
Geçmiş yıllarda gazetede çok haber olduğu için lahmacun fiyatları 500 liradan şimdi 230 liraya kadar düşmüş. Şezlong fiyatları ise 100 liradan başlayıp 2 bin liraya kadar çıkıyor. Yine, lüks oteller sahilleri eskiden olduğu gibi parsellemişler.
Değişen bir şey. Turizme iyileştirme ve daha fazla müşteriye hizmet verme hedefi ile başlayan sezonda yine gelen müşterilere kazık marka fiyatlandırmadan başka ekstradan hizmetler yok gibi.
Turizmde mantık 50 yıl önce ne ise bugünde aynen öyle gibi gözlemleniyor. Gelen müşterilere ekstradan eksra fiyatlarla sunulan hizmetler ve karşılığında talep edilen fahiş fiyatlar.
Şimdi, ülkemiz,üç tarafı denizlerle kaplı olduğu için deniz, kum ve güneş, yaz turizmi açısından bulunmaz bir yer. Yine, pek çok devlete, medeniyete beşiklik etmiş topraklarımız var. Tarihi ve kültürel turizme de önem verildiğinde turist geliyor. Sağlık turizmi son yılların moda terimi.
Turizmin milli gelire, ödemeler dengesine, istihdama, ithalata ve ihracata çeşitli etkileri bulunmaktadır. İthalat ve ihracat için gerekli döviz ihtiyacına, iş imkânları sunması ile istihdama, gelir sağlamasından dolayı ekonomiye katkıda bulunmaktadır.
Ama, bizim ülkemizde özellikle bu sezon turizmciler memnuniyetsizliklerini göstermeye başladılar.
Turizm sektöründe temel sorunlar, ücretlerin düşüklüğü, sosyal güvenliğin olmaması, çalışma saatlerinin aşırı olması, yönetim sorunları, aylık izin sorunları olarak sıralanabilir. Ancak yapılan anket sonuçları da göstermiştir ki, toplam çalışanların % 72,.5’i işlerinden memnun değil. Çünkü, çalışma saatleri Uluslar arası İşçi örgütü İLO’nun ve Türk çalışma, iş ve istihdam kanununun belirlediği günlük ortalama 8 saat çalışma süresinin çok mu çok üzerinde.
Bunlar bir yana. Gelelim birde işletmecilerin kendi aralarındaki sıkıntılara. Enflasyonu bahane edip belli bir oranda kar koyuyorlar fiyatların üzerine. Yine, işçi ve çalışan ücretlerini bahane edip belli bir kar eklemesi daha yapıyorlar. Yine, hizmet beledi olarak çalışanların maaşlarını müşterilere ödetme adına ekleme yapıyorlar. Elektrik, su, gaz zammını da eklemeyi unutmuyorlar. İşyeri kira bedellerini ar8tsın artmasın artacağı düşüncesiyle eklediklerinde bir TL’lik hesap oluveriyor otomatikman 30 lira. Hani, markette bir TL olan pek şişe suyun 30 liradan satılmaya başlanmasına örnek böyle ifade ediliyor.
İyi güzel. Ama, verilen hizmet içinde zaten personel maaşları, giderleri, kira ve enflasyon farkı mevcut. Fiyatlar ona göre hesaplanıp belirleniyor. Bazı işletmecilerimiz bu şekilde fiyat politikalarını sürdürürken, geneldekiler ise “nasıl olsa bu insanlar bize muhtaçlar” mantığı ile düşünüyorlar.
İşte bütün mesele burada.
Sonrasında, insanlarımız da her ne kadar hali vakti yerinde de olsalar, para durduk yerde kazanılmadığı için alın teri ve mal getirilerinin semeresini böyle fırsatçı turizmcilere kaptırmak yerine, değişik rotalar arıyorlar.
Yunanistan bu konuda can simidi oldu. Turizmdeki dönen dolapların görülmesi ve alınması gereken önlemlerin neler olduğunun gün yüzüne çıkması için, daha az para ile daha fazla hizmet ve lüks sunumlarında mevcut olduğunun anlaşılması için iyi bir gösterge.
Fakat, ülkemiz ve milli ekonomi için de kötü bir uygulama. Ülkemizin doğal güzellikleri ve kaynaklarından faydalanıp, tatil imkanı sunulması varken bizler ne diye elin gavurunun ülkesine gidip tatil yapalım ki?
Orada olan güzelliklerin daha fazlası bizim ülkemizde de var. Ama, bizim ülkemizdeki bazı zihniyetin turizmi rant ve yüksek gelir ekonomisine çevirmeleri nedeniyle insanların artık tahammül güçleri zorlanmaya başlandı.
Turizm işletmecileri yerli turistlerin kaçmasından sonra fiyat indirme yerine, sezon başında keşke fiyatları indirimli olarak belirleselerdi. Daha fazla insana tatil ve doğal güzelliklerden faydalanma imkanı sunulsa idi.
Fena mı olurdu?
Yada insanlarımız fiyat endekslerine göre daha düşük maliyetleri ve daha güzel tatil imkanı sunulan Yunanistan’a gitme yerine, Bodrum, Marmaris, Antalya, Mersin, Muğla tatil beldelerini seçmezler mi idi?
“Turizm can çekişiyor. Yunanistan bizi batırdı” gibi sözler söylemek yerine, “yerli ve milli sermayenin güçlenmesi için bizlerde halkımıza hizmet için fiyatlarımızı yarı yarıya indirdik” diye kıvançlanıp, Türk turizmine katkı sağlamak gerekmez mi?
Büyüklerimiz ne demişler, zararın neresinden dönülse kardır. Turizmciler için bu sezon daha bitmedi. Madem ki Yunanistan’ı kendinize rakip görüyorsunuz, o zaman fiyatları Yunan Adalarındaki işletme fiyatlarının altına indirimde Türk halkı olarak bizlerde tatil yapalım. Doya doya.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Muharrem KARABULUT
Turizmde rota neresi?
Ülkemizde yaşayan ve haritada yerini bile gösteremedikleri yerlere gitmeyi hayal eden insanların bulunduğu bir ortamda, bizler Türkiye ile Yunanistan arasındaki sınır vize uygulamasının turizme darbe vurduğundan dert yanmaya başladık.
Evet, ülkemizin belli bir bölgesinde, Ege ve Akdeniz kıyılarında tatil yapmak, insanların asgari ücret hesabına göre iki yıllık çalışması bile yetmiyor. Hani, maaşı alıp kenara koyacaksınız, ev kirası, elektrik, internet, telefon, beslenme, bütün masrafları yapmayacaksınız. Sonra gidip Boddrum’daki bilmem ne otelde 10 gün konaklayacaksınız. Deniz, kum tatil yapacaksınız, gelirken de bir süre borç yükü ile yola çıkacaksınız.
Bizim ülkemizdeki turizm anlayışı bu.
Fiyatlar, markette bir lira olan 500 gr pet şişe suyu en az 30 liraya satılıyor. Bir bardak çay, sermayesi su, çay ve şeker ile ısıtma olan şemaverden, bardağa girip, sizin yanınıza geldiğinde 45 liradan başlıyor fiyatı.
Geçmiş yıllarda gazetede çok haber olduğu için lahmacun fiyatları 500 liradan şimdi 230 liraya kadar düşmüş. Şezlong fiyatları ise 100 liradan başlayıp 2 bin liraya kadar çıkıyor. Yine, lüks oteller sahilleri eskiden olduğu gibi parsellemişler.
Değişen bir şey. Turizme iyileştirme ve daha fazla müşteriye hizmet verme hedefi ile başlayan sezonda yine gelen müşterilere kazık marka fiyatlandırmadan başka ekstradan hizmetler yok gibi.
Turizmde mantık 50 yıl önce ne ise bugünde aynen öyle gibi gözlemleniyor. Gelen müşterilere ekstradan eksra fiyatlarla sunulan hizmetler ve karşılığında talep edilen fahiş fiyatlar.
Şimdi, ülkemiz,üç tarafı denizlerle kaplı olduğu için deniz, kum ve güneş, yaz turizmi açısından bulunmaz bir yer. Yine, pek çok devlete, medeniyete beşiklik etmiş topraklarımız var. Tarihi ve kültürel turizme de önem verildiğinde turist geliyor. Sağlık turizmi son yılların moda terimi.
Turizmin milli gelire, ödemeler dengesine, istihdama, ithalata ve ihracata çeşitli etkileri bulunmaktadır. İthalat ve ihracat için gerekli döviz ihtiyacına, iş imkânları sunması ile istihdama, gelir sağlamasından dolayı ekonomiye katkıda bulunmaktadır.
Ama, bizim ülkemizde özellikle bu sezon turizmciler memnuniyetsizliklerini göstermeye başladılar.
Turizm sektöründe temel sorunlar, ücretlerin düşüklüğü, sosyal güvenliğin olmaması, çalışma saatlerinin aşırı olması, yönetim sorunları, aylık izin sorunları olarak sıralanabilir. Ancak yapılan anket sonuçları da göstermiştir ki, toplam çalışanların % 72,.5’i işlerinden memnun değil. Çünkü, çalışma saatleri Uluslar arası İşçi örgütü İLO’nun ve Türk çalışma, iş ve istihdam kanununun belirlediği günlük ortalama 8 saat çalışma süresinin çok mu çok üzerinde.
Bunlar bir yana. Gelelim birde işletmecilerin kendi aralarındaki sıkıntılara. Enflasyonu bahane edip belli bir oranda kar koyuyorlar fiyatların üzerine. Yine, işçi ve çalışan ücretlerini bahane edip belli bir kar eklemesi daha yapıyorlar. Yine, hizmet beledi olarak çalışanların maaşlarını müşterilere ödetme adına ekleme yapıyorlar. Elektrik, su, gaz zammını da eklemeyi unutmuyorlar. İşyeri kira bedellerini ar8tsın artmasın artacağı düşüncesiyle eklediklerinde bir TL’lik hesap oluveriyor otomatikman 30 lira. Hani, markette bir TL olan pek şişe suyun 30 liradan satılmaya başlanmasına örnek böyle ifade ediliyor.
İyi güzel. Ama, verilen hizmet içinde zaten personel maaşları, giderleri, kira ve enflasyon farkı mevcut. Fiyatlar ona göre hesaplanıp belirleniyor. Bazı işletmecilerimiz bu şekilde fiyat politikalarını sürdürürken, geneldekiler ise “nasıl olsa bu insanlar bize muhtaçlar” mantığı ile düşünüyorlar.
İşte bütün mesele burada.
Sonrasında, insanlarımız da her ne kadar hali vakti yerinde de olsalar, para durduk yerde kazanılmadığı için alın teri ve mal getirilerinin semeresini böyle fırsatçı turizmcilere kaptırmak yerine, değişik rotalar arıyorlar.
Yunanistan bu konuda can simidi oldu. Turizmdeki dönen dolapların görülmesi ve alınması gereken önlemlerin neler olduğunun gün yüzüne çıkması için, daha az para ile daha fazla hizmet ve lüks sunumlarında mevcut olduğunun anlaşılması için iyi bir gösterge.
Fakat, ülkemiz ve milli ekonomi için de kötü bir uygulama. Ülkemizin doğal güzellikleri ve kaynaklarından faydalanıp, tatil imkanı sunulması varken bizler ne diye elin gavurunun ülkesine gidip tatil yapalım ki?
Orada olan güzelliklerin daha fazlası bizim ülkemizde de var. Ama, bizim ülkemizdeki bazı zihniyetin turizmi rant ve yüksek gelir ekonomisine çevirmeleri nedeniyle insanların artık tahammül güçleri zorlanmaya başlandı.
Turizm işletmecileri yerli turistlerin kaçmasından sonra fiyat indirme yerine, sezon başında keşke fiyatları indirimli olarak belirleselerdi. Daha fazla insana tatil ve doğal güzelliklerden faydalanma imkanı sunulsa idi.
Fena mı olurdu?
Yada insanlarımız fiyat endekslerine göre daha düşük maliyetleri ve daha güzel tatil imkanı sunulan Yunanistan’a gitme yerine, Bodrum, Marmaris, Antalya, Mersin, Muğla tatil beldelerini seçmezler mi idi?
“Turizm can çekişiyor. Yunanistan bizi batırdı” gibi sözler söylemek yerine, “yerli ve milli sermayenin güçlenmesi için bizlerde halkımıza hizmet için fiyatlarımızı yarı yarıya indirdik” diye kıvançlanıp, Türk turizmine katkı sağlamak gerekmez mi?
Büyüklerimiz ne demişler, zararın neresinden dönülse kardır. Turizmciler için bu sezon daha bitmedi. Madem ki Yunanistan’ı kendinize rakip görüyorsunuz, o zaman fiyatları Yunan Adalarındaki işletme fiyatlarının altına indirimde Türk halkı olarak bizlerde tatil yapalım. Doya doya.