Etrafımıza şöyle bir baktığımızda, engelli olan, yolda yürümekte zorlanan, elindeki bastonu ile toplu taşıma otobüslerine binmekte zorlanan, tekerlekli sandalyesi ile düz yolda bile ilerlemekte zorlanan yüzlerce insanı görebiliyoruz.
Kimisi doğuştan engelli, kimisi kaza sonrasında engelli kalmış. Kimisi de hastalık nedeniyle geçici olarak tekerlekli sandalye kullanmaya mecbur kalmış insanlarımız. Hepsi, toplumda kendi kendilerine ihtiyaçlarını görebilmek ve kimseye muhtaç olmadan insanlar arasında, yaşadıkları şehirlerde, kentlerle rahatça dolaşıp gezebilmeyi hayal ediyorlar.
Nitekim, Dünya Sağlık Örgütü bile engelli bireylerin hayatlarının kolaylaştırılması adına yapılan her türlü projeyi destekleyip, yerel yönetimlere yaptıkları çalışmalar karşılığında hibe desteklerini veriyorlar.
Bunun içinde Birleşmiş Milletler tarafından her yıl 3 Aralık tarihi Engelliler günü olarak anılıyor. 3 Aralık Engelliler Günü'nün amacı, engelli bireylerin toplumsal farkındalığı artırmak, haklarını savunmak ve toplumsal eşitliği teşvik etmektir. 2007 yılına kadar "Uluslararası Engelliler Günü" olarak anılan bu gün, o tarihten sonra her yıl farklı bir tema ile farkındalıklar oluşturulmaktadır.
Geçmiş yılları hatırlayalım. Engelli bireylerin toplumsal hayata diğer bireylerle eşit koşullarla tam ve etkin bir biçimde katılmalarını sağlamak ve yaşamın her alanında engelli bireylerin durumuna ilişkin farkındalığı artırmak amacıyla 1992 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun 47/3 sayılı kararı ile her yıl 3 Aralık’ta Dünya Engelliler Günü’nün kutlanacağı ilan edilmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün güncel verilerine göredünya nüfusunun yaklaşık yüzde 16’sını engelli bireyler oluşturmaktadır. Türkiye nüfusunun ise % 12,29’unun en az bir engeli bulunmaktadır. Ülkemizin ve dünya nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan engelli bireyler, toplumsal hayata katılma noktasında çeşitli sorunlar yaşamakla birlikte bu sorunlardan en temelleri BM 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinde sağlık, eğitim, istihdam, ulaşıma erişim, özellikle kadın engelli bireylerin maruz kaldıkları ayrımcılıklar ve eşitsizlikler olarak ifade edilmiştir.
Bu kapsamda, engelli bireylerin toplumsal yaşama etkin bir biçimde katılabilmesi, haklarını diğer bireylerle eşit şekilde kullanabilmeleri ve engellilere yönelik ayrımcılığın önlenmesi büyük önem taşımaktadır. Türkiye, BM Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’ye ve İhtiyari Protokole taraf olmuş, Anayasa ve kanun düzeyinde birçok düzenlemeyi hayata geçirmiştir. Bunun en önemli örneklerinden biri, engellilerin sağlık, eğitim, rehabilitasyon, istihdam, bakım ve sosyal güvenliğe ilişkin sorunlarının çözümü ile her bakımdan gelişmelerini ve önlerindeki engelleri kaldırmayı sağlayacak tedbirleri alarak topluma katılımlarını sağlama amacıyla kabul edilen 5 bin 378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun’dur.
Kapsayıcı, çoğulcu ve daha eşitlikçi bir toplum olma yolundaki bu adımların önemi çok büyük ve anlamlı olmakla birlikte; engelli bireyler için daha yaşanılabilir bir dünya, toplumu oluşturan tüm bireylerin ortak anlayışı ve farkındalığı ile mümkün olması bekleniyor.
Etrafımıza şöyle bir bakalım.
Örnek Bursa’yı alalım.
Çevre yapılanması, yolların fiziki durumları, yaya kaldırımları, tratuvarları, binaların asansörleri, girişleri, yolların bağlantı noktalarındaki engelliler için yapılan geliş- geçiş noktaları, rampalarının durumlarını dikkatle inceleyelim.
Yasak savma adına yapılan pek çok işlemle karşılaşırız. Mesela, bazı yaya kaldırımlarının cadde ile birleştiği veya geçiş noktalarında rampalar var. Ama, bakımsız. Zamanla çatlayıp patlamışlar. Dökülmüşler. Sandalyenin tekerlerinin bu rampalara doğru dönmesi bile mümkün değil. Eğim yok. Çok dik olmuş. Tek başına giden engelli bireylerimiz, bu rampaları kullanamıyorlar.
Bazı kamu kurum ve kuruluşlarında engelliler için WC bile yok. Bazılarında var ama kapısına kilit vurulmuş. Çalıştırılmıyor.
Bankaların giriş ve çıkışları da aynı. Bazılarında tekerlekli sandalyeler ile asansörlere bile binmek mümkün değil. Peki, o zaman engelli bireylerimiz kendi kendilerine kendi sorunlarını nasıl çözüp, işlemlerini yaptırabilecekler?
Sorun işte burada düğümleniyor. Kentin sokaklarına şöyle bir bakın, engelliler için yapılan özel yürüyüş yollarına park eden araçların figür halinde kullanıldığı ve trafolara çizilen bazı resimlerde “engel sen olma” temasının işlendiğini görebilirsiniz.
Yine pek çok yerde uyarı levhalarını görebilirsiniz.
Yaya kaldırımlarında bile engelli sandalyesiyle bekleyip, yolun karşısına geçmek isteyenlere yol vermeyen araç sürücülerinin gözlenmesi ise ayrı bir tehlike.
Yazıklar olsun böyle anlayışa.
Engelliye acımak veya onlara özel vatandaş muamelesi yapmak yerine, hayatlarının kolaylaştırma adına, onların hal ve hareketlerine destek olacak projelerle destek olmak gerekmiyor mu?
Bunun içinde başta mahalli idareler olmak üzere merkezi idarenin de engellilerin hayatlarının kolaylaştırılması adına çıkarılan kanunların uygulanıp uygulanmadığını, fiili olarak denetlemesi lazım. Engelliye engel olanlara gerekli cezaların verilmesi lazım.
Bugün, bizim elimiz, ayağımız tutuyor, engelli birey olmayabiliriz. Ama, bu engelli olmayacağımız anlamına gelmiyor. Çünkü, hepimiz engelli adayıyız. Allah korusun, kaza bela bizlerden uzak olsun ama evimizin kapısından çıkarken düşüp ayağımızın kırılmayacağının garantisi var mıdır?
Yok. Bunun içinde toplum olarak engelli bireylere gerekli saygı ve sevgiyi gösterip, onları rendice etmeden hayatlarını kolaylaştırmak hepimizin görevi.
Engelli arkadaşlarımın bir isteği var, kendilerine engel çıkaranlar için diyorlar ki; gölge etmeyin, başka ihsan istemiyoruz!
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Muharrem KARABULUT
Engelsiz hayat
Etrafımıza şöyle bir baktığımızda, engelli olan, yolda yürümekte zorlanan, elindeki bastonu ile toplu taşıma otobüslerine binmekte zorlanan, tekerlekli sandalyesi ile düz yolda bile ilerlemekte zorlanan yüzlerce insanı görebiliyoruz.
Kimisi doğuştan engelli, kimisi kaza sonrasında engelli kalmış. Kimisi de hastalık nedeniyle geçici olarak tekerlekli sandalye kullanmaya mecbur kalmış insanlarımız. Hepsi, toplumda kendi kendilerine ihtiyaçlarını görebilmek ve kimseye muhtaç olmadan insanlar arasında, yaşadıkları şehirlerde, kentlerle rahatça dolaşıp gezebilmeyi hayal ediyorlar.
Nitekim, Dünya Sağlık Örgütü bile engelli bireylerin hayatlarının kolaylaştırılması adına yapılan her türlü projeyi destekleyip, yerel yönetimlere yaptıkları çalışmalar karşılığında hibe desteklerini veriyorlar.
Bunun içinde Birleşmiş Milletler tarafından her yıl 3 Aralık tarihi Engelliler günü olarak anılıyor. 3 Aralık Engelliler Günü'nün amacı, engelli bireylerin toplumsal farkındalığı artırmak, haklarını savunmak ve toplumsal eşitliği teşvik etmektir. 2007 yılına kadar "Uluslararası Engelliler Günü" olarak anılan bu gün, o tarihten sonra her yıl farklı bir tema ile farkındalıklar oluşturulmaktadır.
Geçmiş yılları hatırlayalım. Engelli bireylerin toplumsal hayata diğer bireylerle eşit koşullarla tam ve etkin bir biçimde katılmalarını sağlamak ve yaşamın her alanında engelli bireylerin durumuna ilişkin farkındalığı artırmak amacıyla 1992 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun 47/3 sayılı kararı ile her yıl 3 Aralık’ta Dünya Engelliler Günü’nün kutlanacağı ilan edilmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün güncel verilerine göre dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 16’sını engelli bireyler oluşturmaktadır. Türkiye nüfusunun ise % 12,29’unun en az bir engeli bulunmaktadır. Ülkemizin ve dünya nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan engelli bireyler, toplumsal hayata katılma noktasında çeşitli sorunlar yaşamakla birlikte bu sorunlardan en temelleri BM 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinde sağlık, eğitim, istihdam, ulaşıma erişim, özellikle kadın engelli bireylerin maruz kaldıkları ayrımcılıklar ve eşitsizlikler olarak ifade edilmiştir.
Bu kapsamda, engelli bireylerin toplumsal yaşama etkin bir biçimde katılabilmesi, haklarını diğer bireylerle eşit şekilde kullanabilmeleri ve engellilere yönelik ayrımcılığın önlenmesi büyük önem taşımaktadır. Türkiye, BM Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’ye ve İhtiyari Protokole taraf olmuş, Anayasa ve kanun düzeyinde birçok düzenlemeyi hayata geçirmiştir. Bunun en önemli örneklerinden biri, engellilerin sağlık, eğitim, rehabilitasyon, istihdam, bakım ve sosyal güvenliğe ilişkin sorunlarının çözümü ile her bakımdan gelişmelerini ve önlerindeki engelleri kaldırmayı sağlayacak tedbirleri alarak topluma katılımlarını sağlama amacıyla kabul edilen 5 bin 378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun’dur.
Kapsayıcı, çoğulcu ve daha eşitlikçi bir toplum olma yolundaki bu adımların önemi çok büyük ve anlamlı olmakla birlikte; engelli bireyler için daha yaşanılabilir bir dünya, toplumu oluşturan tüm bireylerin ortak anlayışı ve farkındalığı ile mümkün olması bekleniyor.
Etrafımıza şöyle bir bakalım.
Örnek Bursa’yı alalım.
Çevre yapılanması, yolların fiziki durumları, yaya kaldırımları, tratuvarları, binaların asansörleri, girişleri, yolların bağlantı noktalarındaki engelliler için yapılan geliş- geçiş noktaları, rampalarının durumlarını dikkatle inceleyelim.
Yasak savma adına yapılan pek çok işlemle karşılaşırız. Mesela, bazı yaya kaldırımlarının cadde ile birleştiği veya geçiş noktalarında rampalar var. Ama, bakımsız. Zamanla çatlayıp patlamışlar. Dökülmüşler. Sandalyenin tekerlerinin bu rampalara doğru dönmesi bile mümkün değil. Eğim yok. Çok dik olmuş. Tek başına giden engelli bireylerimiz, bu rampaları kullanamıyorlar.
Bazı kamu kurum ve kuruluşlarında engelliler için WC bile yok. Bazılarında var ama kapısına kilit vurulmuş. Çalıştırılmıyor.
Bankaların giriş ve çıkışları da aynı. Bazılarında tekerlekli sandalyeler ile asansörlere bile binmek mümkün değil. Peki, o zaman engelli bireylerimiz kendi kendilerine kendi sorunlarını nasıl çözüp, işlemlerini yaptırabilecekler?
Sorun işte burada düğümleniyor. Kentin sokaklarına şöyle bir bakın, engelliler için yapılan özel yürüyüş yollarına park eden araçların figür halinde kullanıldığı ve trafolara çizilen bazı resimlerde “engel sen olma” temasının işlendiğini görebilirsiniz.
Yine pek çok yerde uyarı levhalarını görebilirsiniz.
Yaya kaldırımlarında bile engelli sandalyesiyle bekleyip, yolun karşısına geçmek isteyenlere yol vermeyen araç sürücülerinin gözlenmesi ise ayrı bir tehlike.
Yazıklar olsun böyle anlayışa.
Engelliye acımak veya onlara özel vatandaş muamelesi yapmak yerine, hayatlarının kolaylaştırma adına, onların hal ve hareketlerine destek olacak projelerle destek olmak gerekmiyor mu?
Bunun içinde başta mahalli idareler olmak üzere merkezi idarenin de engellilerin hayatlarının kolaylaştırılması adına çıkarılan kanunların uygulanıp uygulanmadığını, fiili olarak denetlemesi lazım. Engelliye engel olanlara gerekli cezaların verilmesi lazım.
Bugün, bizim elimiz, ayağımız tutuyor, engelli birey olmayabiliriz. Ama, bu engelli olmayacağımız anlamına gelmiyor. Çünkü, hepimiz engelli adayıyız. Allah korusun, kaza bela bizlerden uzak olsun ama evimizin kapısından çıkarken düşüp ayağımızın kırılmayacağının garantisi var mıdır?
Yok. Bunun içinde toplum olarak engelli bireylere gerekli saygı ve sevgiyi gösterip, onları rendice etmeden hayatlarını kolaylaştırmak hepimizin görevi.
Engelli arkadaşlarımın bir isteği var, kendilerine engel çıkaranlar için diyorlar ki; gölge etmeyin, başka ihsan istemiyoruz!