Türkiye Cumhuriyetimizin kurucusu ve ülkemizin düşmanlardan kurtarılmasında başkomutanlık eden gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının 86. Yıl dönümünde, milli kahramanımızı bir kez daha, rahmetle ve özlemle anıyoruz.
Dünyaya gözlerini açan her Türk çocuğunun söylediği bir söz var; “Atatürk ölmedi, kalbimizde yaşıyor!”
Geçtiğimiz ay, 29 Ekim tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması, hür ve bağımsız bir Türk devletinin, vatanı, bayrağı ve milletiyle beraber yaşamasından ne kadar mutlu olduğumuzu ifade eden yazıları kaleme almıştık. Bugün ise bizlere bu huzuru, mutluluğu ve gururu yaşatan önderimiz Atatürk’ün vefat yıl dönümü. 10 Kasım 1938 tarihinde, saatlerimiz 09.05’i gösterdiği sırada, Türkiye için mahtem anı başladı.
10 Kasım Türkiye Cumhuriyeti ve ülke halkımız için bir mahtem günü olmasına rağmen, Atamızın bize bıraktığı miras ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde kendisine hayır dualarımızı eksik etmediğimiz bir tarih olarak yazıldı dünya tarihinin ve Türk tarihinin sayfalarına.
Savaş meydanlarında kahramanlık destanları yazdıran ve 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyeti kurduktan sonra Cumhurbaşkanı seçilen Atatürk'ün ilk hastalık belirtisi 1937 yılında ortaya çıktı. 1938 yılı başlarında Yalova'da bulunduğu sırada, ciddî olarak hastalandı. Buradaki tedavi olumlu sonuç verdi. Fakat tamamen iyileşmeden Ankara'ya yaptığı yorucu yolculuk, hastalığının artmasına sebep oldu.
Bu tarihlerde Hatay sorununun gündemde olması da onu yormaktaydı. Hasta olmasına rağmen, Mersin ve Adana'ya geziye çıktı. Kızgın güneş altında askerî birliklerimizi teftiş edip tatbikat yaptıran Atatürk, çok yorgun düştü. Ülkü edindiği millî dava uğruna kendi sağlığını hiçe saydı. Güney seyahati hastalığının artmasına sebep oldu. 26 Mayıs'ta Ankara'ya döndükten sonra tedavi ve istirahat için İstanbul'a gitti. Doktorlar tarafından, siroz hastalığı teşhisi kondu. Deniz havası iyi geldiği için, Savarona Yatı'nda bir süre dinlendi. Bu durumda bile ülke sorunlarıyla ilgilenmeye devam etti. İstanbul'a gelen Romanya kralı ile görüştü. Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. 4 Temmuz 1938'de Hatay Antlaşması'nın yürürlüğe girmesi Atatürk'ü çok sevindirip moralini düzeltti.
Temmuz sonlarına kadar Savarona'da kalan Atatürk'ün hastalığı ağırlaşınca Dolmabahçe Sarayı'na nakledildi. Fakat hastalığı durmadan ilerliyordu. O'nun hastalığını duyan Türk halkı, sağlığıyla ilgili haberleri heyecanla takip ediyor, bütün kalbiyle iyileşmesini diliyordu. Hastalığının ciddiyetini kavrayarak 5 Eylül 1938’ de vasiyetini yazıp servetinin büyük bir kısmını Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarına bağışladı.
Ekim ayı ortalarında durumu düzelir gibi oldu. Fakat, çok arzuladığı hâlde, Ankara'ya gelip cumhuriyetin on beşinci yıl dönümü törenlerine katılamadı. 29 Ekim 1938'de kahraman Türk Ordusu'na yolladığı mesaj, Başbakan Celâl Bayar tarafından okundu. "Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferlerle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu!" sözü ile Türk Ordusu'nun önemini belirtmiştir.
Yine aynı mesajda "Türk vatanının ve Türklük camiasının şan ve şerefini, dahilî ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni, her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır" diyerek Türk Ordusu'na olan güvenini belirtmiştir. Atatürk 1 Kasım 1938'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış töreninde de bulunamadı. Hazırladığı açılış nutkunu Başbakan dönemin Bursa milletvekili Celâl Bayar okudu.
Atatürk bu nutkunda ülkenin imarı, sağlık hizmetleri ve ekonomi konularındaki faaliyetleri açıkladı. Bundan başka eğitim ve kültür konularına da temas edip gençliğin millî şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmesi için İstanbul Üniversitesi'nin geliştirilmesi, Ankara Üniversitesi'nin tamamlanması ve Van Gölü civarında bir üniversitenin kurulması için çalışmaların yapıldığını belirtti. Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarının çalışmalarından duyduğu memnuniyeti açıkladı.
Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için Beden Terbiyesi Kanunu'nun uygulamaya konulmasından duyduğu memnuniyeti belirtti. Atatürk, ölümüne kadar memleket meselelerinden bir an olsun uzak kalmamıştı.
Dolmabahçe Sarayı'nda 10 Kasım 1938 sabahı saat dokuzu beş geçe, insan için değişmez kanun, hükmünü uyguladı. Mustafa Kemal Atatürk aramızdan ayrıldı. Bu kara haberle, yalnız Türk milleti değil, bütün dünya yasa büründü. Büyük, küçük bütün devletler onun cenaze töreninde bulunmak üzere temsilciler göndererek, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusuna karşı duydukları derin saygıyı belirten mesajlar gönderdiler.
Türk milleti daha sonra, bu büyük insana lâyık, Ankara Rasattepe'de bir Anıtkabir yaptırdı. 10 Kasım 1953'te Etnografya Müzesinden alınan Atatürk'ün naaşı Anıtkabir'e getirildi. Burada yurdun her ilinden getirilmiş olan vatan topraklan ile hazırlanan ebedî istirahatgâhına yerleştirildi.
Allah rahmetiyle muamele eylesin. Mekanı cennet olsun inşallah.
Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda, bizler Atatürk ile beraber ve aynı tarihlerde yaşamadık. Ama, milli mücadele günleri, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkması, oradan Anadolu’ya geçişleri, vatanı ve milleti için, halkla beraber mücadele etmesi, kazma, kürekle düşmanları ülke topraklarından def edip göndermesine yol açan savaşlara komutanlık etmesi, bizlere bıraktığı milli bilinç mirası olarak göze çarpıyor.
Kendisinin de ifade ettiği gibi, “benim en büyük mirasım, Türkiye Cumhuriyeti’dir” sözü, ülkemizin vatanımız, bayrağımız, milletimizle birlikte, bölünmez bir bütün halinde bizlere bıraktığı emanetimizdir.
Onun izlerinin bulunduğu, 19 Mayıs 1919 tarihini unutmadık. Unutturmayacağız. 23 Nisan 1920 tarihini unutmadık, unutturmayacağız. 30 Ağustos 1922 tarihini unutmadık, unutturmayacağız. 18 Mart 1915 Çanakkale Geçilmez diye hatırladığımız tarihimizi unutmadık, unutturmayacağız. 29 Ekim 1923 Cumhuriyetinin kuruluş tarihini unutmadık, unutturmayacağız.
Ne mutlu Türküm diyene. Sözünü hiç unutmuyoruz. Ne mutlu bizlere ki, Mustafa Kemal Atatürk gibi bir lidere sahip olan ülke vatandaşlarıyız.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Muharrem KARABULUT
Atatürk ve dünya
Türkiye Cumhuriyetimizin kurucusu ve ülkemizin düşmanlardan kurtarılmasında başkomutanlık eden gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının 86. Yıl dönümünde, milli kahramanımızı bir kez daha, rahmetle ve özlemle anıyoruz.
Dünyaya gözlerini açan her Türk çocuğunun söylediği bir söz var; “Atatürk ölmedi, kalbimizde yaşıyor!”
Geçtiğimiz ay, 29 Ekim tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması, hür ve bağımsız bir Türk devletinin, vatanı, bayrağı ve milletiyle beraber yaşamasından ne kadar mutlu olduğumuzu ifade eden yazıları kaleme almıştık. Bugün ise bizlere bu huzuru, mutluluğu ve gururu yaşatan önderimiz Atatürk’ün vefat yıl dönümü. 10 Kasım 1938 tarihinde, saatlerimiz 09.05’i gösterdiği sırada, Türkiye için mahtem anı başladı.
10 Kasım Türkiye Cumhuriyeti ve ülke halkımız için bir mahtem günü olmasına rağmen, Atamızın bize bıraktığı miras ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde kendisine hayır dualarımızı eksik etmediğimiz bir tarih olarak yazıldı dünya tarihinin ve Türk tarihinin sayfalarına.
Savaş meydanlarında kahramanlık destanları yazdıran ve 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyeti kurduktan sonra Cumhurbaşkanı seçilen Atatürk'ün ilk hastalık belirtisi 1937 yılında ortaya çıktı. 1938 yılı başlarında Yalova'da bulunduğu sırada, ciddî olarak hastalandı. Buradaki tedavi olumlu sonuç verdi. Fakat tamamen iyileşmeden Ankara'ya yaptığı yorucu yolculuk, hastalığının artmasına sebep oldu.
Bu tarihlerde Hatay sorununun gündemde olması da onu yormaktaydı. Hasta olmasına rağmen, Mersin ve Adana'ya geziye çıktı. Kızgın güneş altında askerî birliklerimizi teftiş edip tatbikat yaptıran Atatürk, çok yorgun düştü. Ülkü edindiği millî dava uğruna kendi sağlığını hiçe saydı. Güney seyahati hastalığının artmasına sebep oldu. 26 Mayıs'ta Ankara'ya döndükten sonra tedavi ve istirahat için İstanbul'a gitti. Doktorlar tarafından, siroz hastalığı teşhisi kondu. Deniz havası iyi geldiği için, Savarona Yatı'nda bir süre dinlendi. Bu durumda bile ülke sorunlarıyla ilgilenmeye devam etti. İstanbul'a gelen Romanya kralı ile görüştü. Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. 4 Temmuz 1938'de Hatay Antlaşması'nın yürürlüğe girmesi Atatürk'ü çok sevindirip moralini düzeltti.
Temmuz sonlarına kadar Savarona'da kalan Atatürk'ün hastalığı ağırlaşınca Dolmabahçe Sarayı'na nakledildi. Fakat hastalığı durmadan ilerliyordu. O'nun hastalığını duyan Türk halkı, sağlığıyla ilgili haberleri heyecanla takip ediyor, bütün kalbiyle iyileşmesini diliyordu. Hastalığının ciddiyetini kavrayarak 5 Eylül 1938’ de vasiyetini yazıp servetinin büyük bir kısmını Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarına bağışladı.
Ekim ayı ortalarında durumu düzelir gibi oldu. Fakat, çok arzuladığı hâlde, Ankara'ya gelip cumhuriyetin on beşinci yıl dönümü törenlerine katılamadı. 29 Ekim 1938'de kahraman Türk Ordusu'na yolladığı mesaj, Başbakan Celâl Bayar tarafından okundu. "Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferlerle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu!" sözü ile Türk Ordusu'nun önemini belirtmiştir.
Yine aynı mesajda "Türk vatanının ve Türklük camiasının şan ve şerefini, dahilî ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni, her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır" diyerek Türk Ordusu'na olan güvenini belirtmiştir. Atatürk 1 Kasım 1938'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış töreninde de bulunamadı. Hazırladığı açılış nutkunu Başbakan dönemin Bursa milletvekili Celâl Bayar okudu.
Atatürk bu nutkunda ülkenin imarı, sağlık hizmetleri ve ekonomi konularındaki faaliyetleri açıkladı. Bundan başka eğitim ve kültür konularına da temas edip gençliğin millî şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmesi için İstanbul Üniversitesi'nin geliştirilmesi, Ankara Üniversitesi'nin tamamlanması ve Van Gölü civarında bir üniversitenin kurulması için çalışmaların yapıldığını belirtti. Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarının çalışmalarından duyduğu memnuniyeti açıkladı.
Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için Beden Terbiyesi Kanunu'nun uygulamaya konulmasından duyduğu memnuniyeti belirtti. Atatürk, ölümüne kadar memleket meselelerinden bir an olsun uzak kalmamıştı.
Dolmabahçe Sarayı'nda 10 Kasım 1938 sabahı saat dokuzu beş geçe, insan için değişmez kanun, hükmünü uyguladı. Mustafa Kemal Atatürk aramızdan ayrıldı. Bu kara haberle, yalnız Türk milleti değil, bütün dünya yasa büründü. Büyük, küçük bütün devletler onun cenaze töreninde bulunmak üzere temsilciler göndererek, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusuna karşı duydukları derin saygıyı belirten mesajlar gönderdiler.
Türk milleti daha sonra, bu büyük insana lâyık, Ankara Rasattepe'de bir Anıtkabir yaptırdı. 10 Kasım 1953'te Etnografya Müzesinden alınan Atatürk'ün naaşı Anıtkabir'e getirildi. Burada yurdun her ilinden getirilmiş olan vatan topraklan ile hazırlanan ebedî istirahatgâhına yerleştirildi.
Allah rahmetiyle muamele eylesin. Mekanı cennet olsun inşallah.
Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda, bizler Atatürk ile beraber ve aynı tarihlerde yaşamadık. Ama, milli mücadele günleri, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkması, oradan Anadolu’ya geçişleri, vatanı ve milleti için, halkla beraber mücadele etmesi, kazma, kürekle düşmanları ülke topraklarından def edip göndermesine yol açan savaşlara komutanlık etmesi, bizlere bıraktığı milli bilinç mirası olarak göze çarpıyor.
Kendisinin de ifade ettiği gibi, “benim en büyük mirasım, Türkiye Cumhuriyeti’dir” sözü, ülkemizin vatanımız, bayrağımız, milletimizle birlikte, bölünmez bir bütün halinde bizlere bıraktığı emanetimizdir.
Onun izlerinin bulunduğu, 19 Mayıs 1919 tarihini unutmadık. Unutturmayacağız. 23 Nisan 1920 tarihini unutmadık, unutturmayacağız. 30 Ağustos 1922 tarihini unutmadık, unutturmayacağız. 18 Mart 1915 Çanakkale Geçilmez diye hatırladığımız tarihimizi unutmadık, unutturmayacağız. 29 Ekim 1923 Cumhuriyetinin kuruluş tarihini unutmadık, unutturmayacağız.
Ne mutlu Türküm diyene. Sözünü hiç unutmuyoruz. Ne mutlu bizlere ki, Mustafa Kemal Atatürk gibi bir lidere sahip olan ülke vatandaşlarıyız.