Mevcut Anayasa’da ‘Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olarak tarif edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin 101’inci kuruluş yıldönümü kutlamalarından bir hafta önce ortaya çıkan ‘başka başka tarifler’ üzerinden hareket edecek olanlara, daha yakından bakma gereği doğdu.
Pişirilmeye çalışılan yemeğin içinde kimlerin tuzu var bilmek hakkımız.
Ateşi harlayanla, yemeği karıştıran arasındaki uyum, sanırım herkesin dikkatini çekmiştir. ABD Merkezi Haberalma Ajansı (CIA) bile bu kadarını beceremez.
‘İşin özü terörsüz ve şiddetsiz bir Türkiye’ye ulaşmak’ diye sunulan ve kamuoyunda tartışmaya açılan yeni sürecin bir başlangıcı, bir altyapısı var.
Edilen sözler var, her bayramda ‘kulağı ağrıyan, başı tutan ya da yurtdışında önceden programıolan’ var.
Bir dönemin gözde milletvekili Merve Kavakçı tarafından hazırlanan bir rapor var.
Türküm yerine Türkiyeliyim diyen var!
TOP SANTRADA
Farkında mısını; Hemen hiç kimse yeni bir anayasa konusunda eskisi kadar net görüş bildiremiyor! Bunun nedeni, kamuoyunun gösterdiği sert tepki. ‘Teklif dahi edilemez’ maddesi, siyasilerin elini kolunu bağlıyor. ‘Ahmaklara anlatıyor gibi anlatan (!)’ Hüda-Par’ın başındaki Zekeriya Yapıcıoğlu düz topçu. Önüne gelen topa var gücüyle asılıyor! ‘Değişsin’ diyemiyor, top çeviriyor ve aldığı pası teknik direktöre nişanlıyor.
Benim dikkatimi sayın Mehmet Uçum çekiyor; "1924’le birlikte Kuruluş Felsefesine geçildi ve bu Kuruluş Felsefesi -dışlayıcı ve baskıcı- ulus yaklaşımı üzerine kuruldu. Bu felsefeden ise, tek etnik ve linguistik (yani dilsel) kimlik esaslı Türk Milleti ideolojisine dayanan devlet pratikleri çıktı.
Kuruluş Felsefesi, 2002'den itibaren Türkiye Toplumu tarafından tasfiye sürecine sokuldu. Yani, dışlayıcı ve baskıcı Türk Milletinden kapsayıcı ve özgürleştirici Türkiye Milletine geçiş sürecinde Kürt sorununun kalıcı çözümünün gerçekleşeceği bir siyasal realite söz konusudur.Gerçekten de Türkiye Toplumu, özellikle AK Parti hükümetleriyle birlikte bir Türkiye Milleti inşa süreci yürütüyor" diye konuşmuş, söz bugüne kadar gelmiş.
AH ÖZAL AH
Geriye tarama sırasında ilginç demeçlere rastladım. Sekizinci Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal’ın "Türk dediğin nedir ki?" dediğini unutmuşuz. Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan da daha başbakan iken birkaç yıl, "Türk kimliği"yerine "Türkiyeli kimliği"ni savunmuş.
Abdullah Öcalan da, çözüm sürecinde "Atatürk ilk Meclis döneminde Türk Milleti dememişti" yaklaşımını "ortak vatan" politikasının temeli yapmıştı.
Nitekim "Açılım Süreci"nde, Demokratik Toplum Partisi'nin Genel Başkan Yardımcısı Emine Ayna da "Türkiye kavramı olmalı, Türk Milleti değil. Türkiye Ulusu olmalı, Türk Ulusu değil. Türkiyelilik kavramı olmalı, Türk değil. Bunlar değiştiği zaman çözümün yolu açılır" demişti.
2004 yılı Ekim ayında Başbakanlığa bağlı "Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Grubu" raporunda da "tek kültürlü ulus-devlet modelinin insan haklarını göz ardı eden boyutu yerine, çok kültürlü, çok kimlikli, özgürlükçüve çoğulcu yeni bir toplum modelinin esas alınması" önerilmişti!
Ali Kırca'nın Siyaset Meydanı programında, Korkut Özal, ağabeyi Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanı iken kendisine Türkiye'nin adının "Anadolu Cumhuriyeti" olarak değiştirilmesinden söz ettiğini açıklamıştı!
Fakat Amerikan Kongresi'nin 1896 tarihli gizli kararına göre Anadolu Cumhuriyeti ile tasarlanan, Hristiyan-Yahudi karışımı bir federasyondu. Orada Kürt'e de yer yoktu!
TARİHİ FIRSAT
Toparlayacak olursak; “tarihî fırsat” dedikleri, Türkiye’yi Türk devleti olmaktan çıkarabilir. “Türkiye Yüzyılı” da irdelenmeye muhtaç bir motto.
500 yıldan bu yana İstanbul’da yaşayan bir aileye mensup olan iş insanı, ‘Türklerin Anadolu’dan gitme zamanı geldi’ diye konuştuğunda şaşırmış bizimkiler.
Gregoryen zat, bence müneccimdi!
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Can TOPAKTAŞ
Müneccim zat!
Kitabın ortasından konuşmanın tam zamanı.
Mevcut Anayasa’da ‘Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olarak tarif edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin 101’inci kuruluş yıldönümü kutlamalarından bir hafta önce ortaya çıkan ‘başka başka tarifler’ üzerinden hareket edecek olanlara, daha yakından bakma gereği doğdu.
Pişirilmeye çalışılan yemeğin içinde kimlerin tuzu var bilmek hakkımız.
Ateşi harlayanla, yemeği karıştıran arasındaki uyum, sanırım herkesin dikkatini çekmiştir. ABD Merkezi Haberalma Ajansı (CIA) bile bu kadarını beceremez.
‘İşin özü terörsüz ve şiddetsiz bir Türkiye’ye ulaşmak’ diye sunulan ve kamuoyunda tartışmaya açılan yeni sürecin bir başlangıcı, bir altyapısı var.
Edilen sözler var, her bayramda ‘kulağı ağrıyan, başı tutan ya da yurtdışında önceden programı olan’ var.
Bir dönemin gözde milletvekili Merve Kavakçı tarafından hazırlanan bir rapor var.
Türküm yerine Türkiyeliyim diyen var!
TOP SANTRADA
Farkında mısını; Hemen hiç kimse yeni bir anayasa konusunda eskisi kadar net görüş bildiremiyor! Bunun nedeni, kamuoyunun gösterdiği sert tepki. ‘Teklif dahi edilemez’ maddesi, siyasilerin elini kolunu bağlıyor. ‘Ahmaklara anlatıyor gibi anlatan (!)’ Hüda-Par’ın başındaki Zekeriya Yapıcıoğlu düz topçu. Önüne gelen topa var gücüyle asılıyor! ‘Değişsin’ diyemiyor, top çeviriyor ve aldığı pası teknik direktöre nişanlıyor.
Benim dikkatimi sayın Mehmet Uçum çekiyor; "1924’le birlikte Kuruluş Felsefesine geçildi ve bu Kuruluş Felsefesi -dışlayıcı ve baskıcı- ulus yaklaşımı üzerine kuruldu. Bu felsefeden ise, tek etnik ve linguistik (yani dilsel) kimlik esaslı Türk Milleti ideolojisine dayanan devlet pratikleri çıktı.
Kuruluş Felsefesi, 2002'den itibaren Türkiye Toplumu tarafından tasfiye sürecine sokuldu. Yani, dışlayıcı ve baskıcı Türk Milletinden kapsayıcı ve özgürleştirici Türkiye Milletine geçiş sürecinde Kürt sorununun kalıcı çözümünün gerçekleşeceği bir siyasal realite söz konusudur. Gerçekten de Türkiye Toplumu, özellikle AK Parti hükümetleriyle birlikte bir Türkiye Milleti inşa süreci yürütüyor" diye konuşmuş, söz bugüne kadar gelmiş.
AH ÖZAL AH
Geriye tarama sırasında ilginç demeçlere rastladım. Sekizinci Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal’ın "Türk dediğin nedir ki?" dediğini unutmuşuz. Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan da daha başbakan iken birkaç yıl, "Türk kimliği" yerine "Türkiyeli kimliği"ni savunmuş.
Abdullah Öcalan da, çözüm sürecinde "Atatürk ilk Meclis döneminde Türk Milleti dememişti" yaklaşımını "ortak vatan" politikasının temeli yapmıştı.
Nitekim "Açılım Süreci"nde, Demokratik Toplum Partisi'nin Genel Başkan Yardımcısı Emine Ayna da "Türkiye kavramı olmalı, Türk Milleti değil. Türkiye Ulusu olmalı, Türk Ulusu değil. Türkiyelilik kavramı olmalı, Türk değil. Bunlar değiştiği zaman çözümün yolu açılır" demişti.
2004 yılı Ekim ayında Başbakanlığa bağlı "Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Grubu" raporunda da "tek kültürlü ulus-devlet modelinin insan haklarını göz ardı eden boyutu yerine, çok kültürlü, çok kimlikli, özgürlükçü ve çoğulcu yeni bir toplum modelinin esas alınması" önerilmişti!
Ali Kırca'nın Siyaset Meydanı programında, Korkut Özal, ağabeyi Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanı iken kendisine Türkiye'nin adının "Anadolu Cumhuriyeti" olarak değiştirilmesinden söz ettiğini açıklamıştı!
Fakat Amerikan Kongresi'nin 1896 tarihli gizli kararına göre Anadolu Cumhuriyeti ile tasarlanan, Hristiyan-Yahudi karışımı bir federasyondu. Orada Kürt'e de yer yoktu!
TARİHİ FIRSAT
Toparlayacak olursak; “tarihî fırsat” dedikleri, Türkiye’yi Türk devleti olmaktan çıkarabilir. “Türkiye Yüzyılı” da irdelenmeye muhtaç bir motto.
500 yıldan bu yana İstanbul’da yaşayan bir aileye mensup olan iş insanı, ‘Türklerin Anadolu’dan gitme zamanı geldi’ diye konuştuğunda şaşırmış bizimkiler.
Gregoryen zat, bence müneccimdi!