7 Ekim sonrasında yaşananlar İsrail’in ve onu destekleyen ABD, İngiltere, Kanada, Almanya gibi ülkelerin dünyadaki imajını yerle bir etti. Aksa Tufanı, İsrail’in nasıl acımasız bir yapı olduğunu, onu Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombasının onlarca kat büyüklüğündeki mühimmatla besleyen Batı ittifakının değerlerinden nasıl vazgeçtiğini gözler önüne serdi.
Gazze’deki soykırımı dünyaya duyurmaya çalışan gazeteciler tüm kayıplarına ve zorluklara rağmen yaşananları belgelemeye devam ediyor. Bunlardan biri olan Sulaiman Hejji de yaptığı işe önemli bir misyon yüklüyor ve gazeteciliğin gerçekleri aktarmada özgürlüğün simgesi haline geldiğini söylüyor.
“GAZZE’DE YAS TUTMAK GAZETECİLER İÇİN BİR LÜKS”
Nizar Sadawi, 17 yılı aşkın bir süredir dünyanın en çatışmalı bölgelerinde habercilik yapan bir gazeteci ve TRT World muhabiri. Kariyeri boyunca, savaşların ve kuşatmaların ardındaki insan hikâyelerini, özellikle de direnç ve zorluğun iç içe geçtiği Gazze’de yaşananları anlatmaya kendini adadı. 7 Ekim 2023’te Gazze’de bulunarak aylarca süren İsrail saldırılarını ön cephede takip etti. Şimdi İstanbul’da yaşıyor ve Gazze halkının yaşadığı eşi benzeri görülmemiş acıları dünyaya aktarmaya devam ediyor. Kendisiyle Gazze şahitliğini konuşmak için bir araya geldik.
DÜNYANIN GERÇEĞI GÖRMEYE IHTIYACI VAR!
Gazze’de yaşayan gazeteci ve film yapımcısı Yasser Abu Wazna, eşi ve dört çocuğuyla çatışmaların ortasında hayatta kalma mücadelesi veriyor. On yıl boyunca Gazze’de yaşananları dünyaya aktaran Wazna, uluslararası ödüller kazanmış belgeseller çekti. Ancak evi ve ofisi bombardımanda yok oldu. Yaşadığı zorluklar kararlılığını daha da derinleştirirken, gerçeği aktarma konusundaki azmi sürüyor
“MAZLUMUN SESI GAZETECININ EMANETIDIR!”
TRT Arapça muhabiri Somaya Abu Eita, 7 Ekim’de başlayan savaşın ikinci gününde iki küçük çocuğunu ve eşini Türkiye’de bırakarak Mısır üzerinden Gazze’ye gitti. ‘Mazlumun sesi gazetecinin emanetidir’ diyen Somaya, tam 60 gün boyunca kendi topraklarında tanıklık ettiği İsrail soykırımını Gazzete için kaleme aldı.
Bisan Owda, Emmy ödülü aldı
Gazzeli film yapımcısı ve gazeteci Bisan Owda, Al Jaazera icin hazırladığı “Ben Gazze’den Bisan ve Hala Hayattayım” haber seris ile “Kısa metraj: En İyi Sert Haber” dalında Emmy ödülünü kazandı. “Ben Gazze’den Bisan ve hâlâ yaşıyorum” Haber serisinde Owda, 7 Ekim’den bu yana bölge yi harabeye çeviren İsrail saldırıları sürerken Gaz ze’deki günlük yaşamını anlatıyor. Owda bu yılın başlarında aynı çalışma ile Peabody Ödülü’nü de kazanmıştı.
Gazze’den Yurttaş Gazeteciliği Dersi: TÜM DÜNYA TANIK TÜM DÜNYA SESSIZ
7 Ekim’den bu yana Gazze’de devam eden İsrail soykırımını kaydederek ve yaşananları tüm dünyayla paylaşan Filistinliler, açlık, susuzluk ve katliamların ortasında bile kameralarını açık tutarak yurttaş gazeteciliğinin en büyük örneğini sergiledi. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Serkan Bayrakçı, bu tarihi tanıklığı ve yurttaş gazeteciliğini Gazzete için kaleme aldı. Yurttaş gazeteciliği, gazetecilik eğitimi almamış kişilerin ürettikleri haberler ve yürüttükleri gazetecilik faaliyeti olarak tanımlansa da, medyanın tekelleşme si, ticarileşmesi, yanlılığı ve yurtta şın sesini doğru ve tarafsız bir biçim de iletmemesi gibi sebeplerle ortaya çıkan alternatif bir medya unsurudur. Günümüzde, dijital ve mobil teknolo jilerin gelişimi sayesinde haber üreti mi herkes için mümkün hale gelmiş tir. Her ne kadar ders kitaplarında asıl vurgu haber yapma ve sesini duyurma üzerine olsa da, Gazze’den yapılan yurttaş gazeteciliği örnekleri, “soykı rımı tüm dünyaya gösterme” çabası dır. Bu çabayı da mazlum Gazzeliler, hayatta kalma mücadelesi verirken tek başlarına sergilemektedir. Gazze’deki soykırıma tanıklık eden yerel gazete ciler bulunsa da İsrail’in, uluslararası medya kuruluşlarının Gazze’ye erişi mini engellediği bilinmektedir. Haki kati gizlemek için sansür, tehdit ve her türlü baskıyı uygulamaya devam etmektedirler. İsrail’in tüm engellerine rağmen Gazze’den yapılan bu yayınlar, dünyanın geri kalanına ulaştırılan en ham gerçeklerdir. Gazzeliler yalnızca haber sunmamak ta; aynı zamanda yaşadıkları katliamı ve hayatta kalma mücadelelerini tüm dünyaya duyurmaktadır. Onlar olma saydı, dünya son bir yılda Ruhumun Ruhu Şehit Rim’i, Han Yunus’taki Aşur ailesinin apartmanını, Şifa Hastanesi’ni ve daha nice şehidi, katledilen çocukla rı bilemeyecek; onların gözünden yaşa nanlara tanıklık edemeyecekti. Geleneksel medya çoğunlukla Gazze’deki olayları İsrail yanlısı bir tutumla aktarmaktadır. BBC ve New York Times gibi büyük medya kuru luşları, Gazze’ye yönelik saldırıla rı “operasyon” olarak adlandırırken, İsrail’e karşı yapılan eylemleri “saldı rı” olarak tanımlamaktadır. Ayrıca, sosyal medya platformlarının çoğunun ABD merkezli olması, bu platform larda İsrail yanlısı sansürlerin uygu lanmasına sebep olmaktadır. Gazze, Hamas ve Kassam Tugayları hakkında olumlu içerikler ve bölgedeki katliama dair görseller yayından kaldırılması na rağmen, çoğunlukla bu soykırımın görüntüleri siviller tarafından internet te, sosyal medyada ve özellikle Teleg ram gibi anlık mesajlaşma platformla rında paylaşılmaktadır. Dünyada ana akım medyanın yanlılığı na, sosyal medya platformlarının kısıt layıcı tutumlarına, sansüre ve tehditlere rağmen, Gazze’deki soykırımın dünya ya gösterilmesinde ve bilgi akışında kritik rol oynayan yurttaş gazeteciliktir. Soykırımı, katliamı, insanlık dramını ve haksızlığı tüm gerçekliğiyle ve haki katiyle dünyaya aktarmaya çalışanlar, ölümle her an yüzleşen, canlarını tehli keye atan yurttaş gazetecilerdir. Soykırımın ortasında, hayatlarını tehli keye atarak cep telefonları, sosyal medya platformları ve diğer diji tal araçlarla yaşananları kaydediyor, fotoğraflıyor ve sosyal medyayı bir haber aracı olarak kullanarak payla şıyorlar. Ancak bu, sadece bir haber değil; onların gerçeği, hayatı ve günlük mücadeleleri... Dünyayı, Gazze’de yaşananlara tanıklık ettiriyorlar ve bu görüntülerle Filistin halkına ve kendile rine karşı işlenen suçları belgeliyorlar. Çünkü devletler, uluslararası medya ve bazı sosyal medya platformları İsra il’in gerçekleştirdiği katliamlara karşı büyük ölçüde sessiz kalmaktadır. Yurttaşların bomba patlamaları sırasın da çektikleri selfie tarzı videolar, moloz yığınları arasında oturan birinin fotoğ rafı, beş yaşındaki bir kız çocuğunun babasının cansız bedeninin yanında ağlaması veya bir babanın çocuğunun cansız bedenini taşırken gösterdiği haklı isyan, Facebook, Instagram ve X (eski adıyla Twitter) gibi platformlarda “hassas içerik” uyarılarıyla gizlenmek tedir. Çoğunlukla bu görüntüler, ABD merkezli olmayan Telegram ve TikTok gibi platformlardan yayılan yurttaş gazeteciliği örnekleridir. 7 Ekim’de başlayan olaylar, bir yılın ardından Lübnan’a da sıçradı. Gazze’deki katliamlar sürerken, şimdi de Lübnan’da katliam yapmaya başla yan İsrail, bir yandan da doğrudan gazetecileri, özellikle Filistinli gaze tecileri hedef almaktadır. Ekim ayın dan bu yana 170’den fazla gazeteci nin öldürüldüğü, İsrail’in gazetecileri kasıtlı olarak öldürdüğü tüm sorum luluk sahibi basın kuruluşları tarafın dan yazılsa da, Filistin’de yaşanan işgal, zulüm ve soykırımın hakikatini belgeleme çabasındaki gazetecilere en büyük desteği, bölgeden canları pahası na yayın yapan yurttaş gazeteciler oluş turmaktadır. Gazze’deki yurttaş gazeteciler, açlığın, susuzluğun ve katliamların ortasın da kameralarını açık tutarak zulmü ve soykırımı tüm dünyayla paylaşmakta dır. Aileleri şehit edilirken, yaşadıkları ve büyüdükleri yerler bombalanırken kaydettikleri ve yayımladıkları görün tüler, sadece hakikati açığa çıkarmak la kalmamakta, aynı zamanda ileride yapılacak hukuki ve politik süreçler için de birer kanıt niteliği taşımakta dır. Tıpkı tarihteki diğer soykırımlar da olduğu gibi, bu kayıtlar ileride hem uluslararası mahkemelerde hem de tarih kitaplarında işlenecek hakikat lerin temel taşlarını oluşturacaktır.Bu anlamda, zulmü, katliamı ve soykırımı gözler önüne seren tüm medya mensup larına ve yurttaş gazetecilere borçlu ve Doç. Dr. Serkan Bayrakçı minnettar olmanın yanı sıra, Gazze meselesinin yalnızca bölgenin değil, insanlığın konusu olduğunu hatırlata rak zulme karşı durmak için elimizden gelen her şeyi yapmakla yükümlüyüz. Bunun için yapılabileceklerden bazıla rı; Gazze’yi gündemde tutmak, İsrail’e destek veren şirketleri boykot etmek, Filistin’deki insani yardım faaliyetlerine katılmak, her fırsatta İsrail’in gerçekleş tirdiği katliam ve soykırıma karşı duruş sergilemek, hak ve hakikati söylemek ten çekinmemektir.
7 Ekim 2023’te Gazze’de bulunan TRT World muhabiri Nizar Sadawi, aylarca süren İsrail saldırılarını ön cepheden takip etti. Şu anda İstanbul’da yaşayan bu gazeteci, Gazze halkının eşi benzeri görülmemiş acılarını dünyaya aktarmaya devam ediyor. Gazeteci, bölgedeki insanlık dramını ve yaşananları uluslararası kamuoyuna duyurmak için çaba harcıyor.
TRT Arapça muhabiri Somaya Abu Eita, 7 Ekim'de başlayan savaşın ikinci gününde, iki küçük çocuğunu ve eşini Türkiye’de bırakarak Mısır üzerinden Gazze’ye geçti. Abu Eita, gazeteci arkadaşlarıyla birlikte işgale ve soykırıma karşı direniş sergilediklerini belirtti.
“Herkes elindeki imkânları en iyi şekilde değerlendirip paylaşırken, yaşanan soykırımı canları pahasına duyurmaya çalışıyordu,” diyen Abu Eita, Gazze’deki durumu aktarmanın önemine vurgu yaptı. “Gazetecilik, mazlumların sesini duyurmak için bir emanet taşımaktır. Bu şartlar altında çalışan bizler, sessiz kalan gazetecilerin insanlığa ve mesleğine ihanet ettiğini düşünüyoruz. Onlar, İsrail işgalinin suçlarına ortak olmuştur,” şeklinde konuştu. Abu Eita, gazetecilik görevini yerine getirmenin bir sorumluluk olduğunu dile getirdi.