Ya sır vermişizdir, ya da bir takım sırları öğrenmişizdir.
Sır dediğimiz şey o kadar ilginçtir ki, insanı bir anda uçsuz bucaksız denizlerin ortasına bırakıverir.
Sır her ne anlamda olursa olsun genellikle sır olarak kalmaya devam edemez.
‘Söyleme sırrını dostuna,dostunun dostu vardır; o da söyler dostuna.’ olarak bilinen bir Ata sözümüz de var aslında.
Ancak zaman geçip ilişkiler boyut değiştirmeye başlayınca zamanında sır olarak verdiğimiz küçük bilgiler, büyük sorunlara yol açabiliyor.
Dostluklar yön değiştirince önceden paylaşılanlar çok pişman olmamıza sebep olabiliyor.
Çevremizle olan bağlantılarımız hasar alıyor.
Bir daha sır vermek mi?! şeklindeki pişmanlık dolu söylemlerimize rağmen yeniden sır veriyor, sır alıyoruz.
Şikayet ettiğimiz durumu biz de başkalarına yapıyor ve öğrendiğimiz sırları zaman zaman başkalarıyla biz de paylaşıyoruz.
İnsan ilişkilerinde en temel duygulardan biri de zaten paylaşmak olarak biliniyor.
Bir de güven.
Bu güven meselesi ilginçtir, paylaşımlarla doğru orantılı olabiliyor bazen.
Güvendiğimiz insanlara verdiğimiz sırların, başka insanlar tarafından da öğrenildiğini fark ettiğimizde,insanlara güvenimizi kaybediyoruz. Doğru insanları seçemediğimizi,sağlıklı ve sağlam ilişkiler kuramadığımızı düşünüyoruz.
Kendimizi suçluyoruz.
Aslında sır dediğimiz şey iki ucu keskin bir bıçak gibi.
Verdiğimiz sırlar ve bildiğimiz sırlardan oluşuyor.
Verdiğimiz sırlar hep bizim zayıf tarafımız olarak duruyor, her an ortaya çıkarak, hayatımızı alt üst edebilir.
Bir kez bizden çıktıktan sonra geri dönüşü asla mümkün olmayan, vazgeçemediğimiz açıklarımız onlar.
En hassas tarafımız.
Bunu bilenler tarafından her an kullanılmaya hazır bir kart.
Bildiğimiz sırlar ise genelde bizi hiç ilgilendirmeyen, insanların güvenerek verdiği ve saklamamızı bekledikleri sırlar ya da bizim tesadüfen öğrendiğimiz sırlar olabilir.
Bazen istemeden ya da bazen isteyerek,bilinçli olarak başkalarıyla paylaşıyor, başkalarına anlatabiliyoruz.
Yani bir anlamda başka hayatlara müdahale ediyoruz.
Bizi ilgilendirmeyen olaylara girerek, insanların hayatlarını etkiliyoruz.
Üstelik bazen bunu kendimize bir hak olarak görüyoruz.
Oysa yine bu tip sır verme nedeniyle yok olan hayatlar var.
En hafif sonuç biten arkadaşlıklar, güvenilmez insan olarak suçlanma,dışlanma tehlikesi var.
Sırrı bilmek de kötü,paylaşmak da.
İşin en tuhaf tarafı, hepimiz çok iyi sır tuttuğumuzu iddia ederiz.
Kendimize bile dürüst olamıyoruz,aslında.
Bu anlamda bilinen bir hikaye vardır.
Zamanın ünlü filozoflarından Sokrates’in bir hikayesidir bu:
Bir gün bir tanıdığı büyük filozofa rastlar ve der ki, “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun ?
Bir dakika bekle diye cevap verir Sokrates. Bana birşey söylemeden önce senin küçük bir testten geçmeni istiyorum.
Buna “Üçlü Filtre Testi” deniyor.
“Üçlü Filtre?”
“Doğru” diye devam eder Sokrat.
Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir. Bu ona 3 filtre testi dememin sebebi.
Birinci filtre “Gerçek Filtresi.”
“Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?
”“Hayır” diye cevaplar adam “Aslında bunu sadece duydum ve ….”
“Tamam” der Sokrat.
Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun.
Şimdi ikinci filtreyi deneyelim, “ İyilik Filtresini”
“Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi ?”
“Hayır, tam tersi…”
“Öyleyse” diye devam eder Sokrat. Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin.
Fakat yinede testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı.
” İşe yararlılık filtresi.”
“Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı ?”
“Hayır” gerçekten değil.
“İyi” diye tamamlar Sokrat;
“Eğer bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar, faydalı değilse bana niye söyleyesin ki ?”
Sırlarla ne yapmamız gerektiğini çok iyi özetler bu hikaye.
SIR BİLMEK ASLINDA ÇOK DA İYİ BİR ŞEY DEĞİLDİR.
BİLDİĞİNİZ SIRLARI BAŞKALARIYLA PAYLAŞMAK DA İYİ BİR ŞEY DEĞİLDİR.
HELE O SIRLARI KİŞİLERİN ALEYHİNE KULLANMAYA KALKMAK ,
KOZ OLARAK KULLANMAK,
UCU SİZE DÖNÜK BİR OKU
FIRLATMAK DEMEKTİR.
DÖNÜP DOLAŞACAĞI YER,
SİZİN YÜREĞİNİZDİR...
Tekrar görüşünceye dek,
Sevgiyle kalın...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Hülya AYTEKİN
Sır Tutmak
Hepimizin hayatında sırları vardır.
Ya sır vermişizdir, ya da bir takım sırları öğrenmişizdir.
Sır dediğimiz şey o kadar ilginçtir ki, insanı bir anda uçsuz bucaksız denizlerin ortasına bırakıverir.
Sır her ne anlamda olursa olsun genellikle sır olarak kalmaya devam edemez.
‘Söyleme sırrını dostuna,dostunun dostu vardır; o da söyler dostuna.’ olarak bilinen bir Ata sözümüz de var aslında.
Ancak zaman geçip ilişkiler boyut değiştirmeye başlayınca zamanında sır olarak verdiğimiz küçük bilgiler, büyük sorunlara yol açabiliyor.
Dostluklar yön değiştirince önceden paylaşılanlar çok pişman olmamıza sebep olabiliyor.
Çevremizle olan bağlantılarımız hasar alıyor.
Bir daha sır vermek mi?! şeklindeki pişmanlık dolu söylemlerimize rağmen yeniden sır veriyor, sır alıyoruz.
Şikayet ettiğimiz durumu biz de başkalarına yapıyor ve öğrendiğimiz sırları zaman zaman başkalarıyla biz de paylaşıyoruz.
İnsan ilişkilerinde en temel duygulardan biri de zaten paylaşmak olarak biliniyor.
Bir de güven.
Bu güven meselesi ilginçtir, paylaşımlarla doğru orantılı olabiliyor bazen.
Güvendiğimiz insanlara verdiğimiz sırların, başka insanlar tarafından da öğrenildiğini fark ettiğimizde,insanlara güvenimizi kaybediyoruz. Doğru insanları seçemediğimizi,sağlıklı ve sağlam ilişkiler kuramadığımızı düşünüyoruz.
Kendimizi suçluyoruz.
Aslında sır dediğimiz şey iki ucu keskin bir bıçak gibi.
Verdiğimiz sırlar ve bildiğimiz sırlardan oluşuyor.
Verdiğimiz sırlar hep bizim zayıf tarafımız olarak duruyor, her an ortaya çıkarak, hayatımızı alt üst edebilir.
Bir kez bizden çıktıktan sonra geri dönüşü asla mümkün olmayan, vazgeçemediğimiz açıklarımız onlar.
En hassas tarafımız.
Bunu bilenler tarafından her an kullanılmaya hazır bir kart.
Bildiğimiz sırlar ise genelde bizi hiç ilgilendirmeyen, insanların güvenerek verdiği ve saklamamızı bekledikleri sırlar ya da bizim tesadüfen öğrendiğimiz sırlar olabilir.
Bazen istemeden ya da bazen isteyerek,bilinçli olarak başkalarıyla paylaşıyor, başkalarına anlatabiliyoruz.
Yani bir anlamda başka hayatlara müdahale ediyoruz.
Bizi ilgilendirmeyen olaylara girerek, insanların hayatlarını etkiliyoruz.
Üstelik bazen bunu kendimize bir hak olarak görüyoruz.
Oysa yine bu tip sır verme nedeniyle yok olan hayatlar var.
En hafif sonuç biten arkadaşlıklar, güvenilmez insan olarak suçlanma,dışlanma tehlikesi var.
Sırrı bilmek de kötü,paylaşmak da.
İşin en tuhaf tarafı, hepimiz çok iyi sır tuttuğumuzu iddia ederiz.
Kendimize bile dürüst olamıyoruz,aslında.
Bu anlamda bilinen bir hikaye vardır.
Zamanın ünlü filozoflarından Sokrates’in bir hikayesidir bu:
Bir gün bir tanıdığı büyük filozofa rastlar ve der ki, “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun ?
Bir dakika bekle diye cevap verir Sokrates. Bana birşey söylemeden önce senin küçük bir testten geçmeni istiyorum.
Buna “Üçlü Filtre Testi” deniyor.
“Üçlü Filtre?”
“Doğru” diye devam eder Sokrat.
Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir. Bu ona 3 filtre testi dememin sebebi.
Birinci filtre “Gerçek Filtresi.”
“Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?
”“Hayır” diye cevaplar adam “Aslında bunu sadece duydum ve ….”
“Tamam” der Sokrat.
Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun.
Şimdi ikinci filtreyi deneyelim, “ İyilik Filtresini”
“Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi ?”
“Hayır, tam tersi…”
“Öyleyse” diye devam eder Sokrat. Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin.
Fakat yinede testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı.
” İşe yararlılık filtresi.”
“Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı ?”
“Hayır” gerçekten değil.
“İyi” diye tamamlar Sokrat;
“Eğer bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar, faydalı değilse bana niye söyleyesin ki ?”
Sırlarla ne yapmamız gerektiğini çok iyi özetler bu hikaye.
SIR BİLMEK ASLINDA ÇOK DA İYİ BİR ŞEY DEĞİLDİR.
BİLDİĞİNİZ SIRLARI BAŞKALARIYLA PAYLAŞMAK DA İYİ BİR ŞEY DEĞİLDİR.
HELE O SIRLARI KİŞİLERİN ALEYHİNE KULLANMAYA KALKMAK ,
KOZ OLARAK KULLANMAK,
UCU SİZE DÖNÜK BİR OKU
FIRLATMAK DEMEKTİR.
DÖNÜP DOLAŞACAĞI YER,
SİZİN YÜREĞİNİZDİR...
Tekrar görüşünceye dek,
Sevgiyle kalın...